Prof. Dr. A. Turgay Kurultay
- Çeviribilim Bölümü’nde verilen akademik eğitimi kısaca anlatmanız mümkün mü?
Çevirmenlik eğitimin temel gerekleri artık Türkiye’de geniş bir çevrede ve birçok bölümde ortak bir anlayışa dayanıyor. Dil, kültür ve alan bilgisi elbette çok önemli ve vazgeçilmez, ama çeviri eğitimin özünde, çeviri sürecindeki sorunları aşma becerisi ve çeviri bilincinin oluşması yatıyor. Bu anlayışın çeviri eğitim kurumlarınca yaygın olarak benimsenmesi süreç içinde sağlandı. Her ne kadar bugün de hazırlıksız, alana uygun yaklaşımı edinmemiş, uygun ve yeterli kadrosu olmayan eğitim programlarının açıldığına tanık oluyorsak da eskiye kıyasla çeviri alanında eğitim anlayışı daha fazla bütünlük ve tutarlılık gösteriyor. Bu da çeviribilim temeline dayanmakla ilgili bir şey. Bu bölümlerin bir kısmının Çeviribilim Bölümü adını taşıması, bunların lisans düzeyinde özel bir amaç olarak çeviribilimi öğrettiği, bilim insanı yetiştirmeyi amaçladığı anlamına gelmiyor. Bunun yeri esas olarak lisansüstüdür. Lisans düzeyinde bakıldığında çevirmenlik eğitimi buralarda da öncelikli, ama işte bu eğitim çeviriye özgü bilimsel bilgiye dayanıyor, çeviribilim adı bu açıdan önemli.
- Çeviribilim Bölümü unvan itibariyle 2006’da verilmiş olsa da temellerinin 1993’e dayandığını okudum. İlk günlerden bugüne gelinen süreci bize anlatabilir misiniz?
Evet, İstanbul Üniversitesi’nde Çeviri Bölümü 1993 yılında kuruldu. Kuruluş çalışmaları içinde ben de yer aldım. 1993 öncesinde de çevirmenlik eğitimine dönük bazı programlar uyguladık. 1984 yılından başlayarak yabancı dil öğretmenliği programı içinde dört yıla yayılan bir çeviri modülü oluşturmuştuk. Aslında İ.Ü.’de 1979’dan beri çevirmenlik için ayrı bir program kurma fikri, hatta girişimleri oldu. 1984’te sözünü ettiğim, eğitim içi eğitim şeklinde yürüttüğümüz o çalışmayı uygulamaya geçirirken de aklımızda ayrı bir eğitim programına doğru gitmek vardı. Ayrı bir bölüm kurma kararını o yıllarda emeklik arifesinde olan Şara Sayın hocamızın öncülüğünde verdik. Buna paralel olarak Bölüm kurulmadan önce altyapıyı geliştirmek üzere ek bir sertifika programı başlattık. Yani resmen 1993’ten beri, ama fiilen daha eskilere giden bir çalışma içinde olduk çeviri eğitimi bağlamında. 2000 yılında “Çeviri Bölümü” kapatıldı, Bölüm içindeki üç anabilim dalı Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü çatısı altına alındı. Uygulamada, özellikle de öğrencilerin eğitimi açısından fazla bir şey değişmediyse de tutarlı bir yapı değildi bu. Tekrar 2006’da ayrı bölüm çatısı altında bu kez Çeviribilim Bölümü adıyla çalışmalara devam edildi.
- “ Çevirmen” olmayı hedefleyen bir öğrencinin dil yeteneğinin yanında sizce hangi özelliklere sahip olması gerekmektedir?
Dil, kültür ve konu bilgisinin geniş olması önemli. Öğrencinin hem ana dilinde hem çalışma dillerinde. Çeviri eğitimini seçmeyi düşünen öğrencinin genel anlamda “dil bilmesi” değil güçlü dil hâkimiyetiyle (yabancı dil ve ana dil) eğitime başlaması uzun vadede eğitimde ve meslekte menzilini daha ileri taşır. Kültürel arka plan bilgisi için de aynı şey geçerli. Çünkü bunlar derslerde yapılacak sınırlı çalışmalarla baştan sona öğretilebilecek şeyler değil. Öğrencinin çeviri eğitimini, temelden başlayarak dil öğreneceği bir yer olarak görmemesi gerek. Ancak güçlü bir temel varsa dilini de eğitim sürecindeki çalışmalarla daha ilerilere taşır, yoksa sürekli zorlanmalar yaşar ve vasatla yetinmek durumunda kalabilir.
Her akademik eğitimde olduğu gibi burada da düşünme ve analiz kapasitesi önemli. Kişilik özellikleri de ilerideki gelişiminde rol oynayacaktır. Sadece çeviri alanına özgü olarak söylemek doğru olmaz, ama burada özellikle ihtiyaç duyulan kişisel özellikleri düşünürsek: iletişime, işbirliğine ve öğrenmeye açıklık, kendi toplumunu ve dünyayı merak etmek, güncelin içinde olmak, çeşitli ortamlarda ve alanlarda bulunmaktan çekinmemek, kısacası dil içinde çok dillilik, kültür içinde çok kültürlülük önemli. Bunlar kısmen eğitim süreci içinde ve eğitimden sonra da geliştirilebilir şeyler tabii. Bu andıklarımın hepsi birden olmazsa olmaz şeyler değil, ama bunlar başlangıçta ne kadar güçlüyse öğrenci de menzilini o kadar ileri taşıyabilir.
- Tüm meslek dalları içinde mezun olduğunda yapacağı iş ve standartları tam olarak belli olan ve bu konuda tam eğitim alınan bölümlerden biri çeviribilim. Buna rağmen bu eğitimi alan gençlerimizin sadece %40’ı çevirmen olarak görev yapıyorlar. Bu kadar ağır bir eğitimi tamamlayıp, bu mesleği seçmemelerinin sebebi olarak da çevirmenlerin ülkemizdeki ağır çalışma koşulları ve düşük ücretler olduğunu söylüyorlar. Siz işin içinde olan bir uzman olarak, genç çevirmenlere bu konuda neler önerirsiniz?
Gerçek iş ortamlarını düşünürseniz çevirmenliğin gereklerinin genelde kabul gördüğünü söyleyemeyiz. Türkiye’de hâlâ noter kararıyla yeminli çevirmen olunabiliyor. Veya bir kitabın yazarına, özelliklerine uzak bir çevirmene genel kültürüne, dil kıvraklığına bakarak o kitabın çevirisi verilebiliyor. Nitelikli işler için gerekliliklerin bilgisi akademide de piyasada da mevcut, ama iş ilişkilerinde (edebiyat ve kültür yayıncılığı dahil) bunlar mesleği meslek haline getirecek yaygınlıkta ve görünürlükte değil. Öğrencilerin mesleğe yeterince ilgi duymamalarında çalışma koşulları, ücretler önemli bir olumsuz etken tabii. Ama başlangıçtaki sorun daha çok oryantasyon eksikliği. Öğrenci psikolojisiyle ilk dönemler bu kaygılardan ziyade eğitim ortamına uyum, bireysel zorluklarının üstesinden gelme çabası öne çıkıyor. Belki 3. yıla gelindiğinde meslek perspektifi daha fazla algılanmaya, eğitime daha bilinçli bakılmaya başlanıyor. 4 yılda mezun olayım da nasıl olursa olsun diye bakan, ama bir taraftan da altyapısı zayıf olan öğrenci için bu çok geç bir uyanma. Çevirmen önemsenmiyor, ücretler düşük deniyor, ama çeviri piyasası çok geniş ve çok çeşitli işler sunuyor. Başlangıçta iyi ücretlerle çalışmak hemen her alanda olduğu gibi burada da beklenemez. Ama gerçekten iyi bir birikim kazanmış yeni mezun bir çevirmen adayı kısa zamanda profesyonelleşebilir ve aranan bir çevirmen olabilir. Yani piyasada iyi iş yok, itibarımız yok, ücretler düşük yakınması genel ve muğlak kalıyor. Kendine yeterince güvenmeyen, bireysel gelişimi için eğitim olanaklarından güçlü biçimde yararlanmayanlar için de bahaneye dönüşebiliyor. Kısa zamanda çok başarılı olan ve iyi bir gelire de kavuşan mezun arkadaşlarımız da az değil.
Şunu da söylemek gerek. Mezunlarımızın belki üçte biri bildik anlamda çevirmenlik yapıyor. Ama eğitimimizin perspektifi daha geniş. Sözgelimi bir mezunumuz bir şirkette yurt dışı ilişkiler asistanı veya bir medya kuruluşunda metin yazarı olarak çalıştığı zaman da doğrudan bu eğitimin sağladığı bir meslek yürütüyor diye bakmak gerek. Mezunlarımızın çoğu gerçekten de yurt dışıyla iş yapan şirketlerde çalışıyor. Burada sadece yabancı dillerini değil, kültürler arası iletişim becerilerini de kullanmaları söz konusu. Eğitim de onların başarısını destekliyor. Bunu da göz ardı etmeden, daha fazla mezunumuzun profesyonel çevirmenlik tanımına giren işlere yönelmesini elbette isteriz.
- Çeviribilim Bölümü öğrencileri 1. sınıftan itibaren kendilerini mesleğe daha iyi hazırlayabilmek için neler yapmalılar? Şu anda gördüğünüz en büyük eksiklikler nelerdir?
Dil ve metin konusuna, kültür ve toplumlar arası ilişkilere çeviri penceresinden bakabilmek gerekiyor. Sözgelimi Türkçesi çok iyi olan biri Türkçesine bir de çevirideki zorluklar ve sınırlar açısından bakabilmeli. Çeşitli sınır durumlarla karşılaşıp ötesini görerek hareket edebilmeli. Çeviri, diller/toplumlar arasında, esas olarak kendiliğinden gerçekleşme şansı olamayan bir iletişimi mümkün kılma işi. Katmerli bir iletişim zorluğu söz konusu yani. Metinlerin (sözlü içerikleri de kastederek söylüyorum) oluşma ve işleyiş koşullarını bilmeyen, dikkate almayan biri çevirideki iletişim sorunları karşısında aktif davranamaz, anlaşma engellerini aşmayı görevi olarak görmez. Öğrencinin dil, iletişim ve kültür sorunları üzerine düşünmeye istekli olması, dille uğraşmayı, oynamayı sevmesi, araştırmacılığa çok açık olması gerekir. Eğitime başlama aşamasında çeviri sorunları hakkında bilgili ve bilinçli olmaya gerek yok. Bunları tam da eğitim içinde geliştirecek. Ama buna hazır olmak, bu eğitimin bir mühendislik, doktorluk veya tarihçilik gibi akademik bir alan olduğunu, ezbere yollarla sonuç alınamayacağının bilinmesi, anlaşılması önemli. Bu perspektifi zorlanmadan, kendi motivasyonuyla yakalayan öğrencimizin çok olduğunu söyleyemeyeceğim. Öğrencilerimizin hızla eğitimin hedeflerine uyum göstermesini, kendi bireysel gelişimlerini yönetmesini çok arzu ediyoruz. Ama öğrenme alışkanlıkları, altyapı zayıflıkları bu kulvara giren öğrencilerin sayısını çok sınırlıyor. Meslek perspektifi önemli, ama öncelikle üniversite öğrencisi olunması önemli. Meslek bilgileri ve becerileri bunun üzerine daha kolay inşa edilir. Araştırma, sorun çözme, derslerde aktarılan bilgileri bireysel uygulamalarına taşıma konusunda ciddi yetersizlikler olduğunu düşünüyorum. İkinci yabancı dilin öğrenilmesinde de bu motivasyon belirleyici. Çok az öğrencimiz branş dili dışında ikinci bir yabancı dili çeviride çalışma dili haline getirebiliyor. Oysa bu, hem ufkunu genişletecek hem de profesyonel çevirmenlik için fark yaratacak bir vasıf. İyi not almak, 4 yıllık eğitimi 4 yılda bitirip bir an önce mezun olmak gibi biçimsel bakış maalesef hâlâ çok güçlü.
- Ülkemizde çevirmenin yerini nerede görüyorsunuz? Sizce hak ettiği yerde mi veya bunun için neler yapılabilir?
Son dönemlerde iyi bir gelişme seyri var, ama yapılması gereken çok şey de var. Özellikle küreselleşme çeviri işinde hacim ve nitelik bakımından yeni olanakları beraberinde getirdi. Türkiye bu anlamda dünyaya çok açık. Ciddi büyüklüklere ulaşan çeviri işletmeleri var artık. Ama buradaki ekonomik gelişmenin çevirmenlerin gelirlerine ve statülerine yeterince yansımadığı kanısındayım. Bunun nedenlerinden biri işletmeler yüksek nitelikli çevirmenden ziyade, ortalama düzeyde iş görebilecek, karar sorumluluğuna katılması gerekmeyen nitelikte elemanlar görmeye alışıklar. Oysa farklı nitelikte işler için farklı vasıfta elemanların istihdamı sağlansa çok daha hareketli ve doyurucu bir iş alanı oluşur çevirmenler için de. Burada kalite ölçütleri, şeffaflık önem kazanıyor. Standartlar bunun için önemli. Bu açıdan da belli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Ama yolun epey başındayız hâlâ galiba. Ve tabii çevirmenlerin örgütlenmesi, haklarını kolektif olarak sahiplenme, gerektiğinde topluca taleplerde bulunma, ayrıca meslek içi gelişim ve yardımlaşma konusunda da yol alınması gerek. Yaşam boyu öğrenmeden çok söz ediyoruz, ama bunun yeterince teşvik edildiğini, ortamlarının yaratıldığını söyleyemem. Örgütlere, yani çevirmenlerin öz sorumluluğuna burada çok iş düşüyor.
- Ulusal Meslek Standardı’nın yayınlanması ile “çevirmenlik” bir meslek olarak kabul edildi ve çalışma şartları ve sahip olunması gereken diğer şartlar tanımlandı. Sizce standardın ilerleyen bölümlerinde olması veya kesinlikle standartlaşması gerekenler nedir?
Bu önemli bir gelişme. Az önce söylediklerimde de şeffaflaşma ve kalite yönetimi bağlamından bu ihtiyacı vurguladım. Aslında standardın çıkması kendi başına fazla bir değer taşımıyor. Mesleki Yeterlilik Kurumu çevirmenlikten önce 200’den fazla alanda standart yayınladı. Çevirmenlik için standart çıkarılması için bizler bir ön çalışma yaptık, kendiliğinden olan bir şey değil, ama bunun gerçekleşmiş olmasına aşırı anlamlar da yüklememek gerek. Önemli olan bunun sahiplenilmesi, paydaşlara iyi anlatılması, eksikler, aşırılıklar varsa bunların zaman içinde giderilmesi için sürecin takip edilmesi. Gerçekçi de olmak gerek. Çeviri dünyasında her alanda, her tür işte standart çalışması aynı ölçüde ve biçimde beklenmemeli. Öncelikle kamuda çevirmen istihdamında hızla bir değişime gidilmeli. Bugün devlette çevirmen olmak için hangi özelliklerin gerekli olduğu ve bunların nasıl değerlendirileceği konusunda bir kılavuz yok. Belge çevirilerinde de sorumluluğun çevirmence yüklenilmesi diğer bir acil ihtiyaç. Ama buna karşılık söz gelimi eser çevirileri için standart çok kuşkuyla karşılanan bir şey. Gerçek talep oluşmadan ve uygulanabilirliği sağlanmadan sırf biçimsel mantıkla standart oluşturmak yapıcı değil, zarar verici olabilir. Buna rağmen ben çevirmenliğin farklı alanları arasında önemli ölçüde köprüler kurulabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla da birkaç alanda bile standart üzerinden uygulamalara gidilmesi, çevirmenliğin her alanında yeni düşünme biçimlerini tetikleyebilecek bir gelişme olacak.
- Önerileriniz/Eklemek İstedikleriniz
Söyleşi için size teşekkür ederim. Sizin bu girişiminizle yaptığınız gibi mesleğimize sahip çıkmak, etkileşim içinde olmak önemli. Çevirmenler, çevirmen adayları şikâyet için ne kadar haklı olsalar da şikâyetlerinin içinde kaybolmak yerine kendi gelişimlerine önem verirlerse ve örgütlü güçlerini artırırlarsa daha iyiye doğru hızla yol alırız.
Prof. Dr. A. Turgay Kurultay
Yazar
İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü kurucularından olup 2009 yılında emekli oluncaya değin Çeviribilim Bölümü ve Almanca Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı’nın başkanlığını yapmıştır. Afet durumlarında görev alacak çevirmenlikleri eğitmek üzere Afette Rehber Çevirmenlik Gönüllü Kuruluşu’nu hayata geçirmiştir.
© ÇeviriBlog adına Senem Kobya. Telif hakkı sahibinin izini olmadan yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve basılamaz.