Bürolara Mektup
Sevgili Çeviri Büroları,
Biz çevirmenleri size ayrıca bir de buradan tekrar bir anlatmak isterim. Elbette birçoğunuz zaten çevirmenlikten gelmiş olup kendi ofisinizi açmış olanlardan olabilirsiniz, ancak sanırım bazen sizlerin de eski zamanlarınızı size tekrar hatırlatmak faydalı olabilir. Ne dersiniz? Eski günleri bir kez daha hatırlamaya var mısınız?
“Birlikte çalışırsak birlikte kazanırız.” Siz bizim için müşteri bulursunuz, bizler de sizleri o müşterilerinize karşı mahcup etmemek için çalışırız. Siz bize müşterinizden aldığınız ücretten pay verirsiniz, siz mutlu biz mutlu.
Çok basit aslında.
Bir büro açmak kolay değil, biliyoruz. Bırakın şirket açma masraflarını, müşteri peşinde koşturmak, pazarlama yapmak, müşteri kaprisi çekmek zorunda olan sizlersiniz, ancak şunu bilin ki bizim kendi açımızdan da durumlar hiç de kolay değil.
Bu işi hakkıyla yapan çevirmenler bunu başka ana işlerinin yanı sıra bir “yan iş” veya “ek gelir” olarak yapmayan, bu işi böyle görmeyen, evinde olabildiğince tüm zaman ve enerjisini buna harcayanlardır.
Bizler, evde kalması gereken anneler, babalar, başka iş bulamamış, zamanında çalıştıkları yerlerden bunalmış, ofis içinde çalışmak istemeyen veya belirli kariyer hırslarından arınmış bireyler olabiliriz. Tek istediğimiz, geçimimizi iyi yaptığımız bu işle sağlamak, kendi huzurumuzu bozmadan mesleğimizle mutlu olabilmektir.
Bizim bu işi evden yapıyor olmamız ise yapılan işi daha az değerli kılmaz.
Şimdi gelelim sorunsallarımızın örneklerine;
Bir kere iş gelip gelmeyeceğini asla tam bilemeyiz. Bu ay kira çıkar mı? Faturalara ödeme yetişir mi? Gönderdiğim iş kabul gördü mü? Gibi birçok endişe ile gündelik olarak karşı karşıyayızdır.
Ne kadar istemesek ve işimize gelmese de bizim de hastalanan aile fertlerimiz olduğu gibi biz de hasta olabiliriz. Ofiste tam gün çalışan birinin izin kullandığı gibi bizim de izin kullanma hakkımız olmalıdır. Bunun yanı sıra ofis çalışanlarının boş oturduğu, wc molası verdiği, yemek arasına çıktığı, sigara molası verdiği anlarda maaş olarak ödeme almaya devam etmesine rağmen biz ancak parmaklarımız klavyeye değdiği, harflere bastığımız ve mantıklı sözcük ve cümleler oluşturduğumuz sürece para kazanırız. Ve işte bu nedenle de acil işlerinizi gecelerimizi ve gündüzlerimizi kullanarak laikiyle yerine getirmeye çalışırken, müşterilerinizden gelecek olan ödemeyi beklememeliyiz.
Siz pazarlayın, bizler sizin için en güzel sonucu verelim. Ancak bizim de birer insan olduğumuzu lütfen unutmayın. ( Sanırım bazen bu biraz gözden kaçabiliyor, ne dersiniz? )
Bir tek e-posta atarak bizden acil iş isterken lütfen ellerinizi vicdanınıza koyarak o iş için kendinize ne kadar “opsiyon” koyduğunuzu da hesaba katın.
Her işin acil olması bizi ne kadar yoruyor bir düşünün. Her işin acil olmadığını biz biliyoruz zaten, ancak bunu yüzünüze vurmak yerine, yine istediğinizi yapıyorsak bu kesinlikte sadece iyi niyetimizdendir ve sizi de mahcup etmek istemeyişimizdendir. Yapılacak bir işin varlığının ne denli ruhsal bir yük olduğunu hatırlayın. Tam bacaklarınızı uzatıp elinize bir kitap alacakken, “yok, ben şu işi bitireyim önce” diye düşünmek, “aman ne olur ne olmaz, internet gider, bilgisayar bozulur, ne olur ne olmaz önce şu işi halledeyim” diye düşündükten sonra dinlenmeden bilgisayar başına geçerek iş başına oturmak zorunda olmak, oturulmadığı sürece ensede bir silah namlusu gibi sorumluluk bilincinin bastırmasını hissetmek… Tam da işi teslim edip “artık biraz dinlenerek kendimi ödüllendireyim” diye düşündüğünüz anda yine en acilinden bir projeyle daha karşılaşmak, acıların en acılarındandır, bilirsiniz, hatırlayın.
9.5 çalışan birisi evine döndüğünde evi ile ilgilenirken bize akşam bir proje gönderdiğinizde sizin için diğer tüm özel hayatımızı kenara bıraktığımızı unutmayın. Siz bize işi atmış, ofisinizi kilitlemiş, günün yorgunluğunu tatlı bir biçimde atmak üzere özel hayatınıza doğru yola koyulmuşken bize zamansızca ve “acil olmadığı halde acil acil acil” olarak yüklediğiniz işi hatırladığınızda buna vicdanınız ne diyor?
Bizim bunca endişelerimiz arasında sizlerin müşterilerden alacak-verecek gibi maddi sorunlarınız da bu nedenle bize ayrıca yük ve endişe yüklediğini lütfen hatırlayın.
Elbette siz var oldukça bize düzenli iş gelecektir, ama bunun tersi için geçerli olduğunu da aman unutmayın.
Bizim de canımız bir cuma akşamı bacakları uzatıp televizyon izlemek isteyemez mi? O acil iş gerçekten cumartesi teslim mi edilmeli yoksa pazartesine kadar vakti yok mu? Biz olduğunun farkındayız, sizin bunu bize itiraf etmenizin biraz da güvene bağlı olduğunun da gayet farkındayız, merakınız olmasın, ama gelin, bizi de gereksiz strese ve endişeye sürüklemeden birlikte bir orta yolunu bulalım.
Bürolar, siz bize, biz de size. Bunun bir savaş değil, aksine birlikte var olma savaşı olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.
Özden Özberber
Yazar
İstanbul Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı öğrenimi görmüştür. Yazılı ve sözlü çevirmenliğin yanı sıra Almanca öğretmenliği yapmaktadır. Goethe, Dorris Dörrie, Dorit Rabinyan, Heinrich Böll, Nele Neuhaus, Eşkol Nevo, Daniel Kehlmann gibi yazarların yapıtlarını dilimize kazandırmıştır.
© ÇeviriBlog adına Senem Kobya. Telif hakkı sahibinin izini olmadan yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve basılamaz.